6 Ağustos 2012 Pazartesi

eser kalmadı!

Yine reklamlara bağlanıyoruz.
XX ile lekeden eser kalmadı! diyordu abla, sanki adli tıp laboratuvarlarında incelense eser miktarda da olsa kire rastlamayacaksın o derece!
Eğri oturalım doğru konuşalım diyor ortağım. Bu yüzden biz ev ortamında veya rahat koltuklu kafelerde iş toplantısı yapamıyoruz. İlle popomuza tahta sandalye batacak. O zaman rahatsızız. O zaman anlıyoruz müşterilerimiz de rahatsız olabilir. Olmasın. O zaman iki kere düşünüyoruz; bizim istemediğimiz bir şeyi müşteri beş kere istemez!
Sonra, uzun toplantılar yasak bizde. Aceleciyiz biz. Rahatsızız. Bir an önce çözüm bulunmalı sonuca ulaşılmalı. Ah o boşa geçen dakikalar yok mu (saat demiyorum bak!).
Bir örnekle açıklamam gerekirse, Mecidiyeköy'de meydanda yolun bir başından öteki başına, kırmızı ışığa yakalandınız mı bir de, yandınız demektir. Şaka değil, şimdi orada olanlarınız varsın hesaplasın, iki ana ışık ortalama 50-70saniye kadar sürüyor. Bir de arada geçilen ufak yol var, orada da bir 10 saniye desen, en az 1.5 dakika. Yolu gelmesi de 30 saniye desen, git gel, günde minimum 4 dakika sadece bekleyerek geçiyor. Bir ara o ışıklarda kırmızıya her yakalandığımızda GİTTİ ÖMRÜMDEN 4 DAKİKAAA YAŞLANDIM AAAY diye avaz avaz bağıran biri vardı. Ciddiyim. Dönemi hatırlayanlar hatırlamıştır, çaktın mı? O benim işte!
Bu defa kısa keseceğim aziz straz taşlı kitlem. Hizmet sektöründe iş yapıyorum diye ortalıkta gezinen nice andavallıyadır lafım. Müşterisine verdiğini iddia ettiği hizmeti, kulağını ensesinden tur atarak göstermeyi başarıp yine müşterisine yaptırtmak suretiyle bir de üstüne uzay sözlüğünden edinilmiş adlara sahip masraflar üreten midesiz yaratıklaradır.
O senin iş yapıyorum dediğin var ya, Tokat'taki bakkal Rüstem Amca döt kadar tükanında senden daha iyi yapıyor onu. Kapa o fabrika görünümlü merdivenaltı atölye bozuntusunu. O senin takla atarak müşterine kilitlediğin ve üstüne masraf aldığın hizmet var ya, işte onu köylü İbraam Dayı bir yımırta bir kase yoğurda veriyor. Madem hizmeti de bize gördüreceksin kalk o koltuktan, sen git örgü mü örersin, kocanın saçını veetle mi yolarsın, biz daha yakışırız o koltuğa emin ol.
Şimdi siz, bu lafı yiyip de "aman ya ben sadece çalışanım nolcak firmaya diyo bu" diyerek kendini garantiye alanlar var ya, asıl lafım size. Çünkü asıl dolap sırça köşklerde, camdan plazalarda, lüks mobilyalı ofislerde dönüyor. Özellikle de patrondan daha patron, padişahtan daha padişah olanlar var ya (çocuğuna malumun adını koyacak kadar beyin raşidiği olanlar atbaşı tabii), hah işte onlara hiç acımıyorum, üzülmüyorum, midemi bulandırıyorsunuz ve bunu biliyorsunuz. Net. Yatacak yeriniz yok sizin...
Rahmetli anneannem (nurlar peşinden ayrılmasın!) derdi ki elin işini böyle gören kendi işinde neler etmez! İşte bu yüzden ayinesi iştir kişinin lafa bakılmazdır. Bu nedenledir ki bir iş yerinde yaptıklarınız sizi de bağlar. O yüzdendir ki kimse bana, özellikle hizmet sektöründe, "benimle sanki aptalım da bir halttan anlamıyormuşum ya da suçluyum da sürekli bana koyulan kuralları çiğneyerek rahatlarını bozuyormuşum gibi davranan (fiziksel koşullarını göremediğimiz, çektikleri eziyeti bilemediğimiz call center çalışanları hariç) müşteri temsilcilerine çemkirme" demesin. Sonuçta kapitalizm karanlığıyla hepimizi esir almış, bütün bankalar soyguncu, bütün emeriken firmaları işgalci, bütün ilaç firmaları katil olabilir; onların gemi azıya almasına sebep sizsiniz. Bu suskunluğunuz, vurdumduymazlığınız, bana dokunamayan yılan ne halt yerse yesinciliğiniz, pisliğe batırıldığınız halde tüm bu şükürcü anlayışınız yüzünden artık insanlıktan da ESER KALMADI. Varsa bir adli ve adil bir tıbbınız, belki eser miktarda azot bulabilirsiniz, ardında bıraktığınız kokuyu temsilen...
Görsel çalışma: Ozan Ayıtkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder