31 Mayıs 2011 Salı

bekara karı boşamak kolay!

böyle bir laf var, fütursuz. Oooh kardiş, hayat sana güzel tabii gibisinden. Yok aslında hatırlıyorum mesela ben çocukken daha "bu var ya bu" demedikleri sebil günlerimden birinde, evde böyle bir yemek telaşı sırasında (ne siz sorun ne ben söyliim su böreği mi artık nedir tüm gün süren bir yemek yapımıydı) anne teyze anneanne yenge gibi ailenin tüm dişileri mıtbakta tencere başındayken, cingöz bir bakışla "peeh ne var kı onu ben de yaparım, tuzunu katcaksın şimdi, karıştır evet ooh tamam, cık öyle değil" şeklindeki karışmalarımdan birine zaten yorulmuş olan bir dişi aile bireyi "bekara karı boşamak kolay tabi car car car..." dediydi. Hah işte tam da böyle bir anlamı olsa gerek.
Tam 38. Gün aldım. Şimdi sakın bana "oo otuzların en güzel zamanı", "ooo sen daha gençsin du bak benim yıllara gel de ooohoo", "ooo sen daha 30 olmamışsındır sanıyodum hiç göstermiyon" şeklinde böyle hafif tatlı başlayıp ağdalı bir şekilde şirinlik kokan güzellikler yapmayın. Zira hayat size güzel anam. Ben 38'i gördüm, hiç de memnun değilim. Şimdi 25 olacaktım aaah! Var ya hayat asıl o zaman bana güzeldi...

Şeklinde bir hönkürdeniş ile üstünüze çemkirmek isterdim ama malesef yıllar insanın üstünden en çok bu muayyen sinirsel travmatik gerginlikleri alıyor. Böyle dövülmüş pambık kuzu eti gibi seriveriyor (yok merak etmeyin menopoza girmedim) Belki de başka bir nedendir beni böyle rahvan gitsin halet-i ruhiyesine sokan. Umrumdu çok!

İşte o biçim rahatım. Ne dünya ne siz ne başkaları ne öteki ve ne beriki ne de şu senin arkanda tip tip bakan top sakallı, hiçbiriniz şu anki rahatlığıma gram yağ süremez. İşte tam da bu yüzden yaptım kahveyi kuruldum balkona, denizi seyrediyorum... Kapıyı arkanızdan kapatırsanız sevincem tabii naapçam hayrat mı burası alla alla, kapa şu kapıyı yürü git!

29 Mayıs 2011 Pazar

yatacak yerim yokmuş

Eskiden kısık sesle, başlarındaki turboyu çekiştire çekiştire, ama din ama islam ama efendimisss diyen bir kalabalıktılar. Önce ÖDP alkışladıydı bunları. Özgürlük temasından İstanbul Üniversitesi'nin kapısında el ele yumruk salladıkları gün, "yeşilin her türlüsü" diyen ÖDP'nin, ah yazık!, bittiği gündü (ki daha yeni başlamışlardı).
Sonra biz kendi aramızda anlaşana kadar ohoo aldı başını gitti. 2007 seçimleriydi, Kadıköy'de Saadet Partisi'nin açtığı masadaki görevliye bir çemkirmesi vardı turbolu genç bir kadının, inanamadım. Biiz diyordu, silip süpürcez hayırlısıyla alalım da tekrar iktidarı... Artık zaman pısmak değil çemkirmek zamanıydı.
Şimdi doğruya doğru, düzgün bir insan, adaplı bir kadın mesela, otobüste tacize uğrarsa, önce etrafına bakıp acaba kaç tane yandaş bulabilirim diyerek çemkirmesinin şiddetini ayarlamaz. Tek başına olduğunu bilse de açar bayrakları. Ama bunlar öyle mi? Yanlarında berilerinde yandaşları yoksa mağrur mağrur kafa sallar ve cık cık cık edip otururlar-dı. Şimdi arttı tabii yandaşlar. Off nasıl bir cazgırlıktır o! E hani turbo takınca aynı zamanda sesimizi karşı cins duymayacaktı eli elimize değmeyecekti? Hani yabancı erkekler bize bakınca... töbe töbe...
Neyse işte, şimdi böyleler, çemkirme katsayıları o kadar yükseldi ki sesimi yabancı erkekler duyuyor falan hikaye, duysun diye en az iki oktav yukarıdan başlıyor konuşmaya.
Sonunda bugün tivitte bir tanesi, "AKPye oy vermeyenin yatacak yeri yok" dedi. Anam bir tırstım anlatamam... Lan utanmaz, arsız cazgır! Bunu diyen karının asıl, karnından sıpayı sırtından sopayı yan odadan da kumayı eksik etmeyeceksin. Günde 5 vakit tekmele, her yıl bir tane doğursun, kumalarla iyi anlaşsın ve yatacak yeri olduğuna dua etsin. Bence yani. Benim yatacak yerim var ve onu da kaptırmamak için #akpyeoyvermeyeceğim... (Bu işareti tivitçiler tanır iyi mi! :) )

Hadi uzayın, gidin oturun, alın başınızı ellerinizin arasına, son 14 günde AKPye değil ama kime oy vereceğinizi iyi düşünün. Ben biliyom. O yüzden rahatım, gezicem tozucam 14 gün ooh!

19 Mayıs 2011 Perşembe

Diz mesaj is very kreatif anam biliv mi!

TAKE ME TO THE CANDY SHOP
Şu yediğimiz halt ayrı geçmeyen arkadaşımla derin mevzulara daldığımız bir andı. Dedi ki sıkıldım ben. Ohoo dedim o zaman ben daha sıkıldım. Yok dedi ama ben usançtım da. Ohoo dedim o zaman ben hepten tiksinçtim. Böyle sidiğimizi yarıştırırken, ulan dedi dobrapiçka bana göre değil. Lan dedim sus otur oturduğun yerde! (böyle ben çemkireybılımdır o da az değildir ama herşey sırayladır bizde; sidiği yarıştırırız çemkirmek için "aa bebeem hadi sıra sende" deriz-yaparız yani) Kızım dedi hakkaten sıkıldım. Değiştircem bu niki. Aha dedim dur, durun! Durdurunuz! Sen var ya dedim. Çok dobrapiçkasın. Sakın deniştirme... Ama dedim bir fikrim geldi...
Siz bunları okurken ben gittim kendime kahve yaptım. Bol köpüklü. Son birkaç gündür üstüme yapışan saf mutluluğu yüzümden sildim. Zira kendisi sigara içmiyor oluşumun bilmem kaçıncı gün yıldönümü itibariyle üstüme konuşlanıp yüzsüzce kalıcı görünüyor. İstemiyorum ama yan cebimde kontenjandan yer ayırdım, ne olur ne olmaz, yerleştirme bugünlerde çok önemli.
Siz bunları okurken ben gittim fıstıklı bir çikolata açtım. Isırdım. Fıstığı kırık dişime değdi. Sinir oldum. Bol köpüklü. Yok bu yukarıya yazılacaktı. Ha yazmışım pardon. Neyse, dişimi düşüne düşüne ne yazacağımı unutmuş bir halde, başarmanın yarısı başlamaktır diye. Herhalde yolda bir yerlerde hatırlarım. Off mondiyö!
Siz bunları okurken ben gittim işedim. Evet ayıp mı? Doğal bir ihtiyaç. Hem de nasılsa siz bir türlü burada olanı anlamayıp (ve hala ısrarla okumaya devam edip) bir süre daha takılacaksınız, uzun uzun işedim. Böyle aheste aheste. Hatta utanmadım bir de bulmaca aldım soldan sağa boru sesini, yukarıdan aşağıya da sol üstteki sanatçının adını doldurdum. Tabii doğal olarak bulunduğum mekan bana unuttuğum herşeyi hatırlattı... Tebdil-i mekanda mı ferahlık vardı? Hayır bence en ferah yer tuvalet. Oooh tüm sıkıntıları sal gitsin, unuttuğun ne varsa beri gelsin hesabı...
Siz bunları okurken ben sizi takdir ettim. Hakikaten seyirci, sen alkışa layıksın. Hiç üşenmiyorsun okumayı sürdürüyorsun ya şimdi bahsedeceğim konu beklemene değdi emin ol. İşte bunu tam da burada yazmama rağmen, sen daha en başından biliyor olduğun için o alkış... Aferim sana.



Bi de böyle şaşıbakşaşır
Konumuz, ama önce kısacık bir şey anlatmam lazım şimdi aklıma geldi söylemezsem çatlarım muhteşem yüzyıldaki hatunların cildinin parlaklığı yumurta akındanmış bir sağlık sitesinde okudum konuşmuşlar bu hatunlar efendim yumurta akısını yüzlerine sürüp maske gibi kurutup sonra sıyırmak suretiyle bütün kiri pası ve kırışıklığı atıveriyorlarmış o la laaaa!*, nickler... Sen bu cümlenin başını kıçını bağlayabilecek kadar akıllı bir seyircisin, hadi bakiim.


Takma isim - çakma sarışın
Çakma sarışınlardan hoşlaşmadığımı söylemiş miydim topazlar? Geçenlerde biri, "esmerler saçınızı sarıya boyamayın daha çok bilmemne takımındaki fitbolcu bilmemkime benziyorsunuz" diye tivitlemişti. G.tüme benziyorsun demek istemiş gibi. Akım demişsin bokum olmuş gibi bir durum yani. Tamam esmersin kızıl ol, kumralsın kızıl ol, esmersin kumral ol, kumralsın oynama kendinle aaaa, peki tamam her kılığa gir de anam esmersen sarışın olma, olmaya da çalışma.
İşte bu çakma sarışın hissiyatımla benzer bir şekilde, üstte sakil duran nickler konusunda feci hassasım. Asıl derdim de bu zaten.


Ablalarım abilerim lütfem!
Mesela gerçek hayatta orta boy orta kilo, bir devlet dairesinde memur, sabah mahalleden geçerken günaydın Sezai abi kıvamındaki bir 35 yaş ev erkeğinin, VAHŞİDRAGON diye takma ismi olur mu ayol? (Onun dragon olduğu başka yerler vardır diyecekseniz hayalgücünüzü yesinler sizin!) Bir başka örnekte, karşıcinsle iki kelam etmeyi bırak bakkaldan püskemit alırken parayı uzatıp gözleriyle işaret ederek "şundan hı ondan" diyen ve 7/24 çevrim-içi yaşayan bir adamın CLUBBERBOY cinsi bir nick alması da sanırım ne demek istediğimi başka bir dilde anlatır. Kısacası, neyimiz eksikse onu en kısa ve öz şekilde anlatan BUBENIM takma ismini yapıştırıveriyoruz sanal suratlarımıza. Ya da var olan yanımızı abartarak döşüyoruz mesajları.

Eskiden, mesela mirc vardı, icq vardı. O zamanlar slm asl pls diye de bir fenomen vardı. This message has been created automatically denen fenomen daha gerçeklik kazanmamıştı. Blackberry denen ve yürürken twit atıp "şu an bir sağ bir sol kıvırtıp popom nasıl sallanıyo diye vitrin camından bakıyorum şekerler" dememize yarayan kıltüy doğmamıştı bile. İşte o zamanlarda bir akşam, adamın biri micr miydi hangisiydi (ben de eski çevrimiçilerdenim çaktırmıyom), bana slm asl pls demişti. Cevaben bir klasik olan klm nop rst yazmıştım. Anlamadım dedi. Ben de ee sen karışık yazdın ben sıraya dizdim dedimdi. O zamanlar yapabildiğim buydu. Sonra serpildim tabii...
Teknoloji yırtık dondan fırlayarak hayatımızın içine etmeye başladığında, ben de kendime asıl adımı gizleyecek, beni benden alacak öte diyarlara götürecek süper bir takma isim arayışına girdim. Neler denedim neler, demicem zira çok düşünmedim. Bana kalsa adımnoktasoyadım en beğendiğim nickti. Bir öğrencim "hocam siz çok çakalsınız haa çaktırmıyonuz" minvalinde bir cümle sarfedip elimden kaçan kahve kupasıyla kafasını yardığı gün... şaka lan şaka... Bir arkadaşım "yahu sen de kendini hiç gizlemiyon kızım, adınla sanınla yazıyon, olmadı, böyle bir maske edinmen lazım" deyince... Patladı gitti...


Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Şimdilerde oturup yazdıklarınızı okumaya ve aklımda derlemeye çalışıyorum. Neydi bu nick meselesi, neredeeen nereye geldi... Şaka lan şaka, yahu manyak mıyım ne uğraşcam! İşim gücüm yok, nick tarihçesine bakıcam, sonra neden bu nickleri seçiyorsunuz diye bir sosyo-eko-kültürel sentezler yapıcam. Sentez dedim de lan Yiğit Bir Bulutumuz vardı, "yaptığına sentez denir böyle aşka pentez denir, sentez pentez sentez pentez..." Nooldu o sahi? Yaşıyo mu?
Şimdilerde oturup sadece yazdıklarınızı okuyor, aralarından zeka pırıltıları olanları ritivitliyor ve keyfime bakıyorum. Zerre umrumda değilsiniz. Çünkü biliyorum ben de sizin umrunuzda değilim ve bu durumdan çok memnunum. (Gerçi bu yazım bir süre sonra mesela "bak abi ne ablalar var" veya "ahan da bak ne buldum" önekleriyle ritivit olarak gelirse, ya da hergün FW konusuz mesaj yerine bir gün de misal bu yazımı bana "oku okut okumayanı dürt" uyarısıyla forvırtlanırsa, o zaman hakkınızdaki düşüncelerim denişebilir...
Benimle daima sidik yarıştırarak, datlu datlu bi güzel oliyi ki sorman!, bu yazıyı ve daha nicesini yazma eylemime sınırsız destek veren dobrapiçkaya gelince... O şimdi... (aman be kızım gel kendin yaz ne halt yiyosan! öperim anam...)
bitti...
not: bu arada, moda insanın kendine yakışan nicki bulmasıdır ki dobra için bu konuda karl lagerfeld hikayedir...

*gerçekten aklından geçiriyon mu yumurta akını suratına sürmeyi? o zaman ikinci tüyoyu da vereyim. bıldırcın boku bu konuda bir numara... la yürü git! manyak!

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Okumu-yorum

İnternette dolanan bir email var. Hani kıyamet gibi anam bu emailler denen cinsten. Hem çoklar hem bok. Ne kadar arkadaşım varsa bugün pazartesi sendrom falan demedi bütün hıncını dün katılmadığı internetimedokunma eyleminden çıkarırcasına bulduğu her boku "forvırtladı"

Şahsen ben sendromu iki parça çikolata kemirerek atlattım. Ne var, bitter hem de ooh. Kilo da yapmaz. Ulan ben çok sinirliydim doğru du bi dakka! Lan sigarayı bırakmak bile bu kadar sinirlendirmedi beni topazlar...

Bakınız diğerlerinden bir demetin yaptığına. Sonra dedim seyırcı olmaz öyle. Listendeki herkese forvıt etmekle gün geçmez. Gelin mesela emaille twitle bütün gün atıp tutacağınıza, bu cümlelerin bazılarını gerçek hayatta gerçekten kullanın.

Hayatınızın erkeğine/aşkına rastlamışsınız. Bir süredir mutlu mesut yaşıyorsunuz. Tam da mesela size evlenme teklif edecek diyelim (yani o derece mutluluktan poponuz tavana vurmak üzere...) misal şöyle diyorsunuz lafın ortasında: "valla hayatım şimdi şöyle; erkekte dekolte cüzdandır. ne kadar açarsan o kadar talep görürsün derler. bilemiyorum bi düşüniim teklifini..." ????

Ya da mesela bir ara vardı internette dolanıyordu, 'düğünde yanıma gelip "e hadi bakalım sıra sende" diyen mahalle teyzelerine, cenazede yaklaşıp aynı lafı söylemek istiyorum' gibisinden. Valla iyi cesaret...
Şimdi geldik sadede. Yahu böyle birbirinden alakasız cümleleri alt alta sıralayınca pazartesi sendromu azalmıyor! Benimkini zortlattınız haberiniz yok! Ya bi durun, bi okuyun göndermeden önce! Yahu allasen bir okuyun, dayanamadım bir kısım saçmalamayı kestim dayanabildiklerimi listeledim. Bunun altındaki mantığı bana diyene kKaat helva ve bira ısmarlıcam, söz!

AHAN DA BAŞLIYİ PARANTEZ İÇİNDE KUSAN BENİM...
 
bu "survivor taner"i küçükken üç kere havaya atıp iki kere tutmuşlar (Nihat olmasın o?)
*
bir kadın sizi zekasıyla milyarder yapabilir,tabi trilyonerseniz...
(kadın patrona söyle mesela bunu, şah da yapabilir şahbaz da)
*
makyaj; kadınların karıncalı olan görüntülerini full hd yapma sanatıdır. (lan ibibikler adriana lima ne peki? ona gelince laf yok de mi!)
*
“prens charles olmak da zor. bakkala gidip bir şeyler alınca para diye ananın resmini veriyorsun.” (ananı da al git diyemiyon ama di mi pirenze)
*
“kimseden lys
de başarı beklemeyin. zaten ilk 1 saat sorularda bi ibnelik var mıdır lan acaba deyip şifre çözmeye çalışarak geçecek..”
*
"1.50 boylarındaki kadınlardan oluşan "birelli takvimi" çıktı!!!"
(bu iyi be anam be!!!!)
*
"kafasına sıçan kuşu şansa yorup, sayısal kuponu alan toplumun; ağzına sıçan insana olan aşkına şaşırmamak gerek." (ya bunun seçim versiyonu vardı saçma sapan)
*
"ne zaman ki birisinin dedesinin adı berkecan olur, işte o zaman çağ atladık derim."

*
“misafirlikte tuvalette işin bittikten sonra sifonla gitmeyen bokun yaşattığı gerilim, testere serisini geride bırakır.”
(oy anamlar bu güzeldi)
*
pitbull kırmızı başlıklı kıza tecavüz eder de ondan bir çocuk sahibi olursa adına redbull deriz.
(ay ne yaratıcııııı!)
*
araştırmaya göre, çoğu türk kadının vücudu, "üst dar-alt geniş=armut" şeklindeymiş. sevgilinizin neden "ayı" olduğunu şimdi anladınız mı… (haa ayılar bize bebeler size de mi? bu sözü ilk ortaya atanın armut olmayan vücudu neye benziyor vallahi merak ediyorum!)
*
bir kadın ağlıyorsa yanına yaklaş, saçlarını okşa, gözlerine bak ve de ki; "mangoda indirim varmışşş'' (Ha bak bunu ritiwitledim ben. sevdim yani)
*
ingilizce ögreniyorum:
sheep: koyun
don't sheep: koymayin
(NO COMMENT!)
*şuanda flash tvde dünyanın gündemine oturan libya konuşuluyor...şaka lan şaka yine halay çekiyolar.
*
"esmer bayanlara sesleniyorum; saçınızı sarıya boyattığınızda marilyn monroe'ya değil, trabzonsporlu ibrahim yattara'ya benziyosunuz. saygılar."

*
ibrahim tatlses'in bile AKP
li olabilmesi için yarım beyinli olmasını beklediler.
*
Bir araba görürsün arabayı hayal edersin, parayı biriktirirsin, sonra ötv'yi ve benzini hesaplamayı unutursun, para yetmez , babayı alırsın hevesin kaçar...

*cocuk: baba biz nasıl olduk
baba: maymundan evrimleştik yavrum
(cocuk ikna olmaz)
cocuk: anne biz nasıl olduk?
anne: ademle havva seviştiler...
cocuk: ama babam maymundan geldigimizi söylüyor!!
anne: o babanın sülalesi bizi ilgilendirmez yavrum

*
Elin oğlu gülü, tango yaparken ağzında tutuyor, biz kasap vitrinindeki koyunun kıçına takıyoruz. Sizde hala bizden romantizm bekliyorsunuz
*
aref'in öğretmeni: oğlum sen niye hiçbir şey yazmıyorsun?
aref: hocam, şimdi sizden çantamı açıp içine bakmanızı istiyorum.

*
-pardon parfümünüzün markası ne?
-aa, bingo soft ultra bahar esintili yumuşak rüyalar tabi ki.
oha sinem kobal oha

NİHAYET BİTTİ.Asabımı bozmayın. Daalın.Gelecek haftaya lütfen şu on kişiye gönder vezir oluyosun göndermezsen rezil oluyosun maillerinden gönderin. Yazacak konu arıyorum heyecan olsun :)

Semirrrrr!!!

Konu nerden açıldı? Hep açıktı... Yıllardır der dururum. Ama bir arkadaşım "beni onunla bir cümlede anmayın!" diye çığlığı basınca aha dedim yazmazsam çatlarım...
Bu Yiğit Bir Bulut (arkadaşımın sinirini zıplatan bu değil, bu benim sinirimi zıplatanı) zamanında tazeden bir genç delikanlı idi. Ekonomi falan zırvalardı orada-burada-şurada. Tamam yıllar insanı yıpratabilirdi ancak zaman içinde bazı hevadisler (kimin çocuuu nasıl yani, evrim var mı? tez sentez antitez, dedim bak göreceksiniz, bir iki üç sayıyorum bak) Bulut'taki değişikliğe yıpranma payını da ekleyince ohannesburger dedirtti. Fotolardan göreceksiniz. Bir insan bu kadar mı yamulur? Bu kadar mı soya çeker? En son kendisini iki bilim insanıyla iki ilahiyatçıyı karşı karşıya koymuş gerine gerine göbeğini kaşır ve etrafa akil insan havası atıp tez-sentez-tez-sentez krizine girmiş bir halde gördüm (yaptığına şantaj denir böyle aşka montaj denir şantaj-montaj diyen cicik Ceylan gelir aklıma hep), o gün kapadım kanalı terapiye başladım.

 
Ben geçiş döneminin safrasıdır sanıyordum. Ne kaaa yanılmışım... Sonra bir de başkası peydah oldu. Tam bu taraf olmayan bertaraf olur lafını yanlış anlamışların bir ürünü! Yiğit Bir Bulut'a 2000'lerin başındaki deformasyon derken, O da benzer şekilde, hatırlıyorum bundan birkaç yıl önce daha yeni yeni yazmaya başlamıştı köşesinde, milenyum çocuğu olarak yakın geçmişli bir zamanda özgürlüğün kıçındaki deformasyon*** haline dönüşüverdi. "Tığ gibi delikanlı, içtim başım dumanlı"ydı Rasim Ozaman Kütahyalı. Şimdi ne olduğunu parantez içinde de açıkladım...

Önce Denizlere laf atmak, Ahmet Kaya ve bir takım edebiyatlar üzerinden sesini yükseltmeye başladı ki zaten bulunduğu medya da hadi canım gencim bağır bakiim, hadi bağır bağır hah aferim, bunda gırtlak iyi, Arena'da 32.günde iyi çığırır bu diyerek onu pohpohlayan yeni dönem özgürlükümsü medyaydı, tam oldu. Rasim Ozaman da dedi ki "gel abi gel, bak bura boyu geçmiii!" Hayaldi gerçek oldu anasını satayım... (***kıçtaki deformasyona basur diyoruz boşuna aranma okur...)

Eskiden, misal ben üniversitedeyken, daha birinci sınıftan her b.ka atlayan "sky is the limit" gençler vardı. "Abi ben şimdi şu şirkette stajı kaptım mı, bak bir de şurda ivent yapmışlar oraya da kaykılalım, iki si-ii-oo tanıyalım di mi abi" diyen bu tipler, mezuniyetten hayli zaman önce takım elbiseleri giyerekten, mezuniyetten sonra da bazı şirketlere pazarlama satış müdürü ve minvalinde yetkili olaraktan dünyaya açıldılardı. Bunlar öyle ki hem okulun (Boğaziçi Ünv, yazayım da şanım yürüsün hahahayt!), hem de iş çevrelerinin gözdesi olma yolundaydılar. Ha, şu gerçek, bazısı hakkaten gemisini yürüttü. Gemicik demiyorum yani bir gemi vardı onu yürüttü. Bir nevi "durmak yok yola devam Ali Kaptaaaaaan" yani. Bazısı bir bankacılık krizi sonrası Bodrum'a yerleşti tomat yetiştirmeye başladı.
Ama abi o zamanlar yıllar geçince liboşlukla beraber üstlerine yapışan tek şeyin, kel kafadan düşecek beyaz saçlar olma ihtimali vardı. Şimdiyse yağlı saçlar, koca bir göbek, surata yapışık pis bir sırıtış (gerçi o bazısında hep varmış), gittikçe genişleyen mezhep-öyle derler ya-, tabii en kötüsü de kokmadan mide bulandıran şahsiyet... Bu liboşluk bile değil...

Kusmaya gidiyorum ben, size de bir hatırlatma bırakıyorum. Bir şekilde "devşirildiği" iddia edilen bu türden gençlerin yaşadığı ve yaşattığı deformasyonu bir kenara bırakın, asıl semirenin kim olduğunu görmek için mesela bir Egemen Böğüş "yıllara göre foto karşılaştırması" yapın... Zaman onlara tersinden işliyor da olan "bizim çocuklara" mı oluyor yani diyen dillerinizi sevsinler...

11 Mayıs 2011 Çarşamba

ov beybi ay rimembır dooz tayms!

Geçen, birkaç saat oluyor, bi'arkadaş tivit yaptı. Arkadaş dediysek tanımaz beni, o derece samimiyetteyiz yani. Şimdi olay şu, bu (tivitdaş yani) sabahtan bi tivit atıyor Çetin Alp'in rekorunu kırdı Yüksek Sadakat gibisinden. Bizim bebeler de soruyor abi Ç.Alp kim diye. Bis'sinirleniyor bizimki ( o derece samimiyetteyiz yani)... Lem nassı bilmiyosunuz Çetin Alp'i, çok mu yaşlandım mı ben ki? derkene bu acı tek başına çekilmez diyor ve ekliyor tivite: Çetin Alp kim diye soran var ona göre tikat olun, yaşlanmışız yane...

 Ha yani şimdi elin bebesi tarih bilmiyor kültürden çakmış diye ben neden yaşlı oluyorum ki? Ona bakarsan bugün Ruhi Su kim diye sorsan onu da bilmezler, Nazım aşk şairi sanan var yahu! Yaprak Dökümü'nün romanı çıkmış diye şaşıran milletten ne bekliyon baba? (Gerçi eskiden yaşımızı belli etmek için derdik ki sen Bonanza'yı biliyon mu? şimdi olay Çetin Alp'e gelmiş. Demek ki yakında misal Güner Ümit tarih olacak, haa bacı sen hatırlıyon mu Güner Ümit'i, yok la kim o fenerin sol beki mi? falan dicekler. yakındır ha, birçok şey hayaldi gerçek oldu ya bunlar da olur, ben dedim olacak yani o derece)

Neyse ahali,
Sizi toplamamın başka bir sebebi var. Tamam tarih dediğin bir çadırda gerdek gecesi öldürülen Atilla ile sarayın içinde tuvalet yoktu diye kimbilir nereye sıçan Versaylılardan ibaret değil, bilmem anlatabildim mi, bu biiir. Öğren artık bunları. Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasının iki artniyeti vardı. Birincisi Saraybosna'da (şimdi bölündü onlar, biri saray hani sülümanınkinden, öteki Bosna sokaklarından hani kan aktıydı çok) gencin biri meydanda ötekini tokatladı, ikinci sebebi de Ferdinand'ın kıçı kaşınıyordu, du şurdan bi el atayım derken Musolini'ye çarptı o da bunu hakaret sayınca.... patladı gitti. Bilmemek ayıp değil, bilip de söylememek mekruh. Ayy bi acayipsin.
Demem o ki o hani tivitdaşıma Alp kim laa diyen çakallar var ya, onlardan ayırtedil diye yazıyorum bunları. Azcık hakikatlı olun. Çetin Alp, Bülent Özveren, Seninle Bir Dakika, Rimi rimi ley, Beş Yıl Önce On Yıl Sonra… Sertab’a birincilik verilip de aklımız uçana kadar böyleydi bu. Bir değişmeyen Bülent Özveren var. O da artık değişmesin abi. Yerinde aynen kalabilen, yaptım olduculara hayaldi gerçek olduculara ben dedim olacak diyen Ağa’lara karşı aynen kalabilmiş bir Erol Evgin var bir de Bülent Özveren. Kalsınlar abi.

80li yıllardı hatırlarım. Eurovizyon öyle bir önemli öyle bir önemliydi ki! Nasıl olmasın ayol TRT’den başka televizyon/kanal yoktu ki? Tek haber, tek dizi, tek spor programı. Her şey tekeldi. O yüzden zaten TEKEL’de çalışan akrabası olmak önemli bi’şeydi. İşte o her şeyin bi tane olduğu yıllarda Eurovizyon da tekti ve pekti (hatta kainat güzellik yarışması da o zamanlar bi taneydi hatta benim gibi dinazorlar hatırlar Pluton’dan gelen olduydu. Sen sonra gezegenlikten at Pluton’u, kır kalbini gelir mi bir daha)

 
Eurovizyon’un tek olduğu yıllarda, ailecek başına oturur, bütün şarkıları itinayla dinler, bizimkiler dışındaki her ülkeyi nazikçe kötüler (nazikçe ama bak, küfretmek yoktu, adi …ler denmezdi mesela, şarkı kötü ağbi yağ ritim yok, baksana gıy gıy zaten ….ca da bilmiyoruz kimbilir ne diyo denirdi en fazla), sonra puanlamada heyecan dorukta kulağımız Bülent Özveren ve Ankara ekibinde… Sonunda misal sonuncu olunca tüh, sondan ikinci olunca peeh, ilk ona girersek de piyuvvv diyerek tamamlardık geceyi. En fazla buydu yani. Ben kimsenin Çetin Alp’e hakaret ettiğini veya ay ne iğrenç şarkı yapmışsın abi dediğini hatırlamıyorum. Maküs diye bir talihimiz vardı ona küserdik hep.


Ha şu gerçek, nasıl ki aradan on yıl geçince zamanının Serpil Çakmaklı kulak yanlarından gergin tepeden büzgün saç stili veya Hülya Avşar’ın yirmi santim arkadan gelen çıkık popolu dar blucinleri modasını kaybedince komik geliyor, bi’on yıldan sonra Çetin Alp’in Opera’sı da bize komik gelmiş olabilir. Olsundur. Ben eski zamanın çok önemsenen Eurovision günlerini özlerim. O zaman da yapılıyordu siyaset karışıyordu işin içine. Ama hep maküs bir talih vardı anam ya! Şimdi veriyorlar arada birincilik ödülünü, pehey! Sanki şampiyon olduk, ne ekonomi ne bağımsızlık hiçbir şey umrumuzda değil. Kendimize gelelim.


Bu yıl Yüksek Sadakat’i kapıdan kovalamış olabilirler ama seneye birincilik vermeleri yakındır. Ortadoğu kararlarını alır almaz, taşlar yerine bir otursun, Survivor bi bitsin, anladınız siz onu (Nihat giderse örofizyona diye dert etmeyin, koyunumuza laf ettiydin der gönderirler geriye onu, ama bence iyileşmeyi başarırsa “fan tu tiri forro!” adlı şarkısıyla İbo dayı benim kesin örovizyon adayım!)

Çetin Alp'i tanımadığına yüzü kızaran olursa da Eurovizyon genel tarihi 101 konulu ders notlarını ahan da buradan alsın. İyi okusun yakında tek ayak üstünde sözlü var:
http://www.kirikplaklar.com/icerik.asp?Kategori=15
 

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Sigara bırakılmaz diyorsunuz ya hahaha hihihi hohoho size, çoh yahşısıız!

Bir akşamdı. Akşamın üstüne doğru, biraz geri gel. Hah! tam orda dur... Bir arkadaşım var, bütün sırlarımızı, sırrı geçtim artık aklınıza ne geldiyse paylaşmadan edemeyiz. Ben onun dün gece rüyasında ne gördüğünü bilirim, o benim bu akşam ne yiyeceğimi bilir. O derece. İki ayrı şehirde yaşıyoruz, o ayrı.
Arkadaşım akşam akşam, tam da üstüne doğru, bir dosya gönderdi internet üzerinden. Bak dedi, adına bak gerisini anlarsın. Bir göz atayım, fikir alayım/vereyim, "üstüne konuşalım" diye gönderdi belki ama bir yandan da huyumu biliyor; cin cin bak sana ne getirdim dersen ben paketi hemen açar, dibini görmeden de incelememi bırakmam. Açtım...
Bizimki beni on dakika, sonra bir yarım saat, en son da iki saat yalnız bıraktı ekranın karşısında öylece. Daha doğrusu ben onu birkaç hmm evet tamam, tabii bence de'nin arkasına sığınarak bıraktım (biz zaten öyle ya da böyle altı senedir buna benzer şekilde kuzu kuzu anlaşıyoruz...) İki saatin sonunda "kızım" dedim. "Ben sigarayı bırakırım, bırakıyorum, kitap bitince bırakmış olucam". Güldü. Bunun doğru olabileceğine inandığından güldü. Onun da amacı buydu zaten.
Aradan bir haftasonu geçti. 3 gün. Cumadan pazartesiye. Bu gece, az önce, bulutlar hafiften kendini göstermiş, İzmir 22 dereceyi selamlamışken, kahvemi yaptım. Kitabın son birkaç sayfasını yeniden okudum. Şimdi anlıyorum bugüne kadar sigarayı bırakma deneyimlerimin neden başarısız olduğunu. Şimdi anlıyorum, sigaranın bırakılamayacağı safsatasının, sigarayı bırakmaktan korkanlarca neden yeniden ve yeniden üretildiğini. Asıl şimdi anlıyorum yaşama sevinci dolu bir insanın neden yaşamdan bir türlü istediği zevki alamadığını.
Sonra kahvemi içtim. Sigaranın çok pis bir bağımlılık olduğunu, eroinden farkı olmadığını kabul ettim. Evet vallahi ben bir bağımlıyım. Sonra televizyondaki en sevdiğim dizinin başlamasıyla birlikte paketin içinden 3 sigara çıkardım. Biri başında, biri ortasında, biri de sonunda, ve en sonunda son sigaramı yaktım...
Sonra aynaya baktım. Aynadaki 36 yaşıma baktım. Sordum kendime:
Hayatının en güzel kararını almış olmaktan duyduğun mutluluğu ilan etmeye hazır mısın?

Ya siz tiryakiler? Pşşt, sen ordaki, sakallı, arkana bakma! Çukur çeneliyle kel kafalının ortasındaki, sen! Daha ne duruyon be şaşkın?

Not: Ne iğrenç akciğer görüntüleri, ne devlet destekli sigarayı bırakma kampanyaları, ne milyon dolarlık yatırımlar (ki hepsi sizi tiryaki kılmak ve tutmak içindir aslında), ne de sigarayı bırakmayı istiyorum ama diye başlayan cümleler... Hepsi beynimizin ilüzyonları. Yakın hepsini. Yakın gitsin. Unutmayın tiryakiliğe giden yol tek bir sigaradan geçiyor, her içtiğiniz sigara bir sonrakinin garantisi oluyor. Beyninizde bitmiyorsa bitmemiştir... Ha bir de, şu kitabı okuyun anacım...


8 Mayıs 2011 Pazar

gördüm beğendim şiddetle öneriyorum

İnternette gezinirkene tiwiter sitesinde gördüm. Paylaştım. Yetmedi buraya da aldım. Ne kadar masum görünüyor söyledikleri değil mi? Ah işte, teyzeler yurtdışına oğluna gidince gördüğü hızlı tren burda da olsa diye dilemese, o tren gelmese, içinde insan varken kontrolsüz güç güç değildir hesabı çarpıp insanları öldürmese, sonra genç kız parasızlıktan uçağa binemiyom oh ne güzel biletler ucuzladı diye sevinmese, sonra Pegasus diye bir canavar çıkıp uçakta nerdeyse çişten bile para alır hale gelmese... Olmasa ama önce böyle adamlar olmasa... Hüseyin Üzmezleri vardı di mi bir de bunların...


  1. Porno içerik sunum yapılan power point ya da excell uygulamasından çıkmaz bu konuda içiniz rahat olsun
  2. Bilgisayarınızda aniden pornografik pencereler açılıyorsa bunun en önemli sebebi malware adı verilen programlar olabilir.
  3. Malware yazılımlarından kurtulmanın en kolay yolu bunların çoğunlukla bulaştığı  pornografik sitelere daha az ve dikkatli girmektir
  4. Porno sitelere girmeden yapamayanlar için malware yazılımlarını temizleyen ücretsiz yazılımlar öneriyorum.
  5. Eğer gerçekten koruycu yazılımlara da güvenmiyorsanız Apple ve onun işletim sistemini kullanmanız yerinde olacaktır.
  6. Kimi pornografik içerikli siteler tarayıcı kapatılmadığında belli sürelerde popup dediğimiz yeni bir tarayıcı ekranı açmaktadır. Bu yüzden sunumlara girmeden önce son girdiğiniz porno siteyi tamamen kapattığınıza emin olunuz
Tüm bunları yaptıktan sonra içiniz rahat olsun, sorun çıkmayacaktır.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

good news and bad news which one you prefer first anacım?

Çapsız çapsız konuşuyorlar. Yeni aşklara yelken açmışmışlarmış. Rüzgarsız kalasınız deyyuslar! Tez zamanda boynunuzu vursun sülüman. Halbusa daha dünüdü Hıdırellez. Yazdım ben bi kaada. Attım denize. Yakında görürsünüz siz yelkeni...
imza: kaşık düşmansı

Pegasus mu? Ohoo ben daha iyi uçarım

Az önce tiviide bir reklam gördüm. Kızın biri, hani uçma korkusu varmış da ailesini görmaaa hep otobosnan giderimiş öyle diyor. Sonra oh yaşasın artık fırsatlar çıkmışmış, biletler ucuzlamışmış. Lüküz hayaaağt lüküz hayaağt! Ardından dedim şimdi Ali Sabancı çıkcek, öyle bir olur ki diiicek. Ohannesburgerler! Hayaldi gerçek oldu diyen Tayyipli AKP logosu patladı ekranda.
Lan yoksa alzheimer'a mı yakalandım iki şeyi bir şeye bağlayamıyorum da başka şeylere gark oluyorum? Straz taşlı kitlem, söyle bana acaba nedir nedir?
Böyle pespaye, böyle dökülürken, böyle göbeğini kaşıyıp keh keh gülen üçkağıtçı oduncu kıvamında çıkıp bir de hayat bizimle güzelleşti demiyorlar mı... Bak demedi deme yakında sokakta yanınıza yanaşcekler, pşşt apla/baba dicekler: may neym is tosun...

Kadın sesinden tahrik olabilenin slogandan da içi gıcıklanır elbet...

Ahan da bu habere göre bazısının içi gıcıklanıyor bu sloganı atarken (Yaşasın devrim!). Oysa o slogan, senin gibiler avuçlarını oğuştururken doğmadı. O slogan, senin gibilerin ayakları altında ezilirken ya sosyalizm ya barbarlık diyerek ayağa kalkan insanların eseridir. O slogan, yumurtayı yiyenin değil, ellerine sağlık suratınıza fırlatanındır. O slogandan heyecan duyacak olanlar o heyecanı bir duymaya başladı mı da sizin avuçlarınız terler, yüzünüz kızarır, tabanlarınızda yağlanma hissi başgösterir ve sonra oturup Devrimden Sonra'yı izliyormuşuz gibi... Olur olur sen hiç merak etme...

İzle-izlet-izlemeyeni uyar (uygun bir dille)

Gutaftırnun sevgili ahali,
Bugünlerde başlayan bir dizinin sloganı böyle diyor. Gutaftırnun demiyor, izle izlet diyor. Lakin sizi bu sloganla dürtüklememin nedeni devrimden sonra. Yani önce devircem sonra söylicem nedenini. Hadi ordan! Yakında internetimize çüş denecek ya, alabildiğine sınırsız yazın gitsin anasını satayım...

Ne diyordum? Devrimden Sonra. 6 Mayıs itibariyle girdi vizyona. İzle, izlet, izlemeyeni uyar, uygun bir dille... Yoksa ben bi çakıcam... Hadi bakiim uzayın...