16 Mayıs 2011 Pazartesi

Semirrrrr!!!

Konu nerden açıldı? Hep açıktı... Yıllardır der dururum. Ama bir arkadaşım "beni onunla bir cümlede anmayın!" diye çığlığı basınca aha dedim yazmazsam çatlarım...
Bu Yiğit Bir Bulut (arkadaşımın sinirini zıplatan bu değil, bu benim sinirimi zıplatanı) zamanında tazeden bir genç delikanlı idi. Ekonomi falan zırvalardı orada-burada-şurada. Tamam yıllar insanı yıpratabilirdi ancak zaman içinde bazı hevadisler (kimin çocuuu nasıl yani, evrim var mı? tez sentez antitez, dedim bak göreceksiniz, bir iki üç sayıyorum bak) Bulut'taki değişikliğe yıpranma payını da ekleyince ohannesburger dedirtti. Fotolardan göreceksiniz. Bir insan bu kadar mı yamulur? Bu kadar mı soya çeker? En son kendisini iki bilim insanıyla iki ilahiyatçıyı karşı karşıya koymuş gerine gerine göbeğini kaşır ve etrafa akil insan havası atıp tez-sentez-tez-sentez krizine girmiş bir halde gördüm (yaptığına şantaj denir böyle aşka montaj denir şantaj-montaj diyen cicik Ceylan gelir aklıma hep), o gün kapadım kanalı terapiye başladım.

 
Ben geçiş döneminin safrasıdır sanıyordum. Ne kaaa yanılmışım... Sonra bir de başkası peydah oldu. Tam bu taraf olmayan bertaraf olur lafını yanlış anlamışların bir ürünü! Yiğit Bir Bulut'a 2000'lerin başındaki deformasyon derken, O da benzer şekilde, hatırlıyorum bundan birkaç yıl önce daha yeni yeni yazmaya başlamıştı köşesinde, milenyum çocuğu olarak yakın geçmişli bir zamanda özgürlüğün kıçındaki deformasyon*** haline dönüşüverdi. "Tığ gibi delikanlı, içtim başım dumanlı"ydı Rasim Ozaman Kütahyalı. Şimdi ne olduğunu parantez içinde de açıkladım...

Önce Denizlere laf atmak, Ahmet Kaya ve bir takım edebiyatlar üzerinden sesini yükseltmeye başladı ki zaten bulunduğu medya da hadi canım gencim bağır bakiim, hadi bağır bağır hah aferim, bunda gırtlak iyi, Arena'da 32.günde iyi çığırır bu diyerek onu pohpohlayan yeni dönem özgürlükümsü medyaydı, tam oldu. Rasim Ozaman da dedi ki "gel abi gel, bak bura boyu geçmiii!" Hayaldi gerçek oldu anasını satayım... (***kıçtaki deformasyona basur diyoruz boşuna aranma okur...)

Eskiden, misal ben üniversitedeyken, daha birinci sınıftan her b.ka atlayan "sky is the limit" gençler vardı. "Abi ben şimdi şu şirkette stajı kaptım mı, bak bir de şurda ivent yapmışlar oraya da kaykılalım, iki si-ii-oo tanıyalım di mi abi" diyen bu tipler, mezuniyetten hayli zaman önce takım elbiseleri giyerekten, mezuniyetten sonra da bazı şirketlere pazarlama satış müdürü ve minvalinde yetkili olaraktan dünyaya açıldılardı. Bunlar öyle ki hem okulun (Boğaziçi Ünv, yazayım da şanım yürüsün hahahayt!), hem de iş çevrelerinin gözdesi olma yolundaydılar. Ha, şu gerçek, bazısı hakkaten gemisini yürüttü. Gemicik demiyorum yani bir gemi vardı onu yürüttü. Bir nevi "durmak yok yola devam Ali Kaptaaaaaan" yani. Bazısı bir bankacılık krizi sonrası Bodrum'a yerleşti tomat yetiştirmeye başladı.
Ama abi o zamanlar yıllar geçince liboşlukla beraber üstlerine yapışan tek şeyin, kel kafadan düşecek beyaz saçlar olma ihtimali vardı. Şimdiyse yağlı saçlar, koca bir göbek, surata yapışık pis bir sırıtış (gerçi o bazısında hep varmış), gittikçe genişleyen mezhep-öyle derler ya-, tabii en kötüsü de kokmadan mide bulandıran şahsiyet... Bu liboşluk bile değil...

Kusmaya gidiyorum ben, size de bir hatırlatma bırakıyorum. Bir şekilde "devşirildiği" iddia edilen bu türden gençlerin yaşadığı ve yaşattığı deformasyonu bir kenara bırakın, asıl semirenin kim olduğunu görmek için mesela bir Egemen Böğüş "yıllara göre foto karşılaştırması" yapın... Zaman onlara tersinden işliyor da olan "bizim çocuklara" mı oluyor yani diyen dillerinizi sevsinler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder