26 Aralık 2012 Çarşamba

göçebe

otuzsekiz satır yazdıktan sonra sildim.

otuzsekiz yıldır yapamadığım ne var da yapmalıyım ki diye düşündüm. Selçuk'taki havaalanında paraşütle atlama denemesi yapabilirdim. Çin Seddi'nde yürüyebilir, çektiğim zottirik fotoğrafları Facebook'ta paylaşabilirdim. New York'a yeniden gidebilir, Spanish Harlem'den gözlemlerimi blogumda yazabilirdim. Yapmadığım spor, denemediğim çılgınlık kalmayabilirdi. Arkadaşlarımla partilerde sabahlayabilir, her haftasonu bir barda eğlenebilirdim. Tatillerimde hep birileriyle bir yerlerde olabilirdim.

neden yapmadın deme. dinle önce. dinlemeyi öğren.

oysa otuzsekiz yıldır tek gerekçem bunları paylaşacak, bunları benimle paylaşmayı gerçekten isteyecek bir yol arkadaşının olmayışı. çünkü tek başıma yaptığım şeylerin hiçbiri bir kazanım, başarı ya da mutluluk değil benim için. bu yüzden otuzsekiz satır yazdıktan sonra sildim. çünkü şu an hissettiğim koca bir hiçlik. dünyanın sonu gibi değil ama. big bang gibi.

neden bir yol arkadaşım yok? olmaz tabii. göçebeyim ben. bir evde, bir hayatta, hep aynı şeylere tutunamam. 

siz mesela, bir arkadaş ortamına gittiğinizde, sofrayı hazırlayan "o soğanlı şeyler sevmez", "acı yemez o" diyebilir. benim için söz konusu değil bunlar. acaba bu kez nasıl bir çılgınlıkla çıkacak karşımıza şaşkınlıklı soru cümlesi güzel Türkçemize benimle yerleşmiştir. ha bir de, hani bir film vardı. kadın aslında tüm olayın yumurtayı nasıl yemeyi sevdiğini bilmeyişinden yani bir tercih yapmayışından kaynaklandığını anlıyor, sonra bir sabah birkaç değişik yumurta pişirip deneyerek hangisini gerçekten sevdiğini anlamaya çalışıyordu ya. işte ben bütün o yumurta çeşitlerini sevebiliyorum. ertesi sabah da bir önceki sabahkinden köşe bucak kaçabiliyorum. seçmek zorunda mıyım be adam! bir sabah da sen düşün acaba bugün yumurtayı hangi tuhaf şekilde pişirsem de şu kızı şaşırtsam diye! her şeyi ben mi öğreticem!

geçenlerde yaşça küçük (12) bir arkadaşım "uff bence hayatta en kötü şey seçmek zorunda kalmak" demişti. ne kadar haklı!

göçebeyim ben. tahminlere sığmam taşarım. bu yüzden de sevilmem. beni sevmiyorsunuz hüüüü demiyorum. gayet farkındayım çünkü. benim gibiler sevilmez. eğer bir şeye ilişkin tahminleriniz tutmuyorsa rahatsız olursunuz. "unpredictable is mean", aynen öyleyim.

falında "bir adam var" dedi kadın. gelecekten haber vermiyor. antenlerini açmanı söylüyor. önce bir dinlemeyi öğren! koşullanmış olarak açtım antenleri, çünkü bir adam var. gelecek biliyorum. fal söyledi. fal söylediyse geliyor o adam. gelir yani. çünkü artık hazırım.

çünkü artık hayatta hiçbir şeyi tek başıma yapmak istemediğimi biliyorum. çünkü hayatta en kötü şey seçmek zorunda kalmak ve ben artık yaptığım seçimlere göre değil, ne seçersem seçeyim beni olduğum gibi sevme çılgınlığını gösterebilecek insanların tarihini yazmak istiyorum otuzsekiz yıllık hayatımın geri kalanına.

şimdi mümkünse giderken kapıyı arkanızdan kapatın ve beni kapıyı yeniden çalacak ruhla yalnız bırakın. ey ruh! geleceksen lütfen kapıyı üçvirgülondört kere çal. uğurlu sayım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder